23 Haziran 2008 Pazartesi

İstanbul'da Bir Opethian

Bundan 3 yıl kadar önce Alsancak'ta bir kaç arkadaşla birlikte meraktan girdiğimiz metal ürünleri, müzik albümleri, fantastik edebiyat kitapları vs. satan Excalibur isimli tuhaf dükkanda tanışmıştım kendileriyle. Fonda çalan müzik değişken bir yapıda ilerliyordu. Öyle ki muhtemelen dükkana girdiğimizden beri aynı şarkı çalmasına rağmen bir çok farklı sahnesiyle tanışmıştım müziğin. Akustik yapısıyla dinleyen insana yaşattığı dinginliğin hemen arkasından gelen böğürtüler önce şok yaşatıyor, sonra enteresan şeyleri sevebilmenin enteresan zevkinden bir kuple tattırıyor ve bir anda gaza bile getiriyordu. Müzik ölesiye kaliteliydi. İyi ki dükkanda bulunan ses sistemi de iyi bir kaliteydi ki ilk tanışmamız nezih bir şekilde olmuştu. Tonu bozuk bir hoparlörden çıksaydı bu karmaşık sesler bütünü kim bilir tezgahta duran şişko harleyci metalci dövmeci bilmemneyci adama sormayacaktım kim bu çalanlar diye... İsimleri Opeth olan bu abilerimiz aynı dönemde açmış olduğum last.fm hesabımda liste başını bir an olsun bırakmamışlardı bugüne değin.

Gelelim günümüze... Bir kaç ay önce Metallica'nın Türkiyeye geleceği hakkında söylentiler dolaşmaya başlamıştı ki 20 Haziran Opeth diye bir laf duyuldu, duyulmasıyla heyecanım iki kat arttı. Kısa bir süre kesinleşen konserin Testament ve Orphaned Land gibi isimlerle birlikte Unirock Fest kapsamında yer alacağı belli oldu. Aynı festivale daha sonra Dark Tranquillity de eklenerek festival tadından yenmez bir hale geldi.

Festivalle ilgili her şey kesinleştikten sonra kalan 3 ayım festivali birlikte geçirecek arkadaş aramakla geçtiyse de kimsecikler İzmir'den İstanbul'a çadır kurmaya gitmeye cesaret edemiyordu. Çıkan grupları ya zaten çok sevmiyorlardı ya da bir ay sonrasında zaten Metallica'ya gideceklerini bahane ediyorlardı. Buruldum hafiften ama bu konseri kaçırmayacağımdan emindim. Gerekirse tek başına gidecektim hani... Fazla samimi olmadığım insanlara bile teklif ettikten sonra tek başıma gitmeye karar verdim. İstanbulda'da vardı uzun zamandır tanıdığım bir kaç arkadaşım ancak onlara da yapışmak istemiyordum tanışıklığımız sanal dünyanın dışına çok az taştığı için. 3 gün tek başıma konaklamayı gözüm bir türlü yemedi, sadece 1.gün'e gidip Opeth'i görmeye karar verdim.

Şansa bak ki beni İstanbul'da karşılayacak ve hatta bana bakacak kuzenim aynı tarihte İzmir'deydi. Kısa bir süre kara kara düşündükten sonra bu ufak yolculuk boyunca hiç konaklamamayı, 19 haziran gecesi otobüse binip 20 haziran'dan sonraki, 21 haziran sabahında otobüsle geri dönmeye karar verdim. Parama, telefonuma, telefonun diğer ucunda bana yardım edebilcek bir çok kişiye güvendim. Bir de Opeth'i canlı izleyecek olmanın getirdiği gazın verdiği güven vardı ki bu güven gözümü karartmıştı resmen.

İzmir'den 23.30'da hareket edecek İstanbul otobüsünü Nilüfer otobüs terminalinde bekliyordum. Her zaman giydiğim ayakkabım ve gri, bol şortumun üzerinde Still Life tişörtüm ve yine her zaman kullandığım sırt çantam vardı benimle birlikte sadece. Beklerken benim dışımda festivale giden başka İzmirlileri de görmek hoştu. Kamp kurmaya giden kılıklarından ve tavırlarından belliydi aynı istikamete gittiğimiz.

Bindim, indim. Yağmur yağıyordu, korktum. Taksim'e doğru giden servise yönlendirdim kendimi. Planıma göre öğlen 14'e kadar Taksim'de geçirecektim zamanımı... Minibüse bindiğimde gece boyunca pek fazla uyumadığımı anladım. Yukarıda bahsettiğim gaz durumu olmasa çok pis sıkılır, ıkınır, bunalırdım sanırım. Onun yerine camdan bakıp "nolcak bu yağmur" dedim.

08.30 civarı Taksim meydanındaydım. İstanbul trafiği ile kapıştığım ilk raunt sona ermişti, karnım felaket açtı. Ne yiyebilirim düşüncesiyle İstiklal Caddesine 2 adet gözlem yapan göz 1 adet zil çalan miğde ile daldım. Bir süre ilerledikten sonra karışık ayvalık tostu ve neskafe cazip geldi.

09.30 itibariyle dönüş biletimi almak amacıyla uzun bir süre orda burda dolandım. Bir şekilde zamanı tüketmem gerekiyordu. Aslında tam bir evsiz olduğumu fark ettim o an itibariyle. Parası, telefonu, festival bileti olan bir evsiz.

Öğlene doğru dinleneyim belki uyurum bile dedim ve girdim sinemaya. Hulk 2'ye girmiştim, sonlarında sıkıldım. Uyuyamadım, dinlendim.

Sinemadan çıkıp Beşiktaş'a gittim. Bir arkadaşımın henüz gelip gelmeyeceği belli olmasa da biletler hemen bitecek korkusuyla fazla bilet aldığım Metallica konserinin elimdeki fazla olan biletini internetten anlaştığım bir elemana satmak için 16.30'da Beşiktaş Burger King önünde buluşacaktık. 2 Saatim vardı. Tam da bir internet kafe'ye girecektim ki İstanbullu arkadaşım aradı nerde olup neler yaptığımı sordu ve "Adeks'e git bari, burger'ın biraz yukarsında olcaktı" dedi. Biraz arkama baktım ki Adeksi görüverdim, giriverdim, 1 saat geçiverdi.

Adeks'ten çıkıp Burger King'e daldım. Tıkındım. Bileti satacağım kişi 15 dakika önceden gelmişti. Aceleyle yemeğimi bitirip önceden planladığım gibi burger king'in tuvaletini kullandım (nerede tuvalete gireceğimi planlamıştım, evet.) Sorunsuz bir şekilde bileti sattıktan sonra yapacak hiçbir şey kalmamıştı. İstikamet festivalin gerçekleşeceği alan, Parkormandı.

Hiç yorum yok:

hit