28 Temmuz 2009 Salı

RTE vs. Unirock: Birinci ağızdan olayların akışı

Unirock Fest'e gelen gençlerin kapıda otururken başbakan ve güvenlik ordusu aracılığıyla 21 saat alıkoyulduğunu falan biliyor olmalısınız. "Ahlaki erezyon" geyiği var ya, o işte.

Gözaltına alınan gençlerden birinin ek$i'ye yazdığı yazı aşağıda. Tüm olayın akışı anlatılmış. Yazıyı şu an ek$i'den okuyamıyorsunuz çünkü silinmiş.

***

"18 temmuz 2009 saat 19.00 ile 19 temmuz 2009 saat 15.00 arası zaman aralığında (yaklaşık 20 saat) kız arkaşımla beraber beni göz altına aldıran olgudur...

unirock 2009'un ikinci günü headliner'ları izlemek için kız arkadaşımla konser mekanına gittik. içerde biralar küçük, sıcak ve tatsız olduğundan dışarıda kendi aldığımız ucuz biralarla takılmaktayız. rotting christ'e dışardan eşlik ederek paradice lost ve thrash'in kütür kütür alman efsanelerinden kreator'u beklemekteyiz. derken...

önce önümüzden uzuuuuuuuuun bir konvoy geçti. siyah ve gri zırhlı araçlar, jipler, için çevik kuvvet dolu minibüsler, ambulans ve yine bu saydıklarım gibi karartılmış camlı bi dolu ek araç... rte'nin "köşkü" beşiktaş'ta dolmabahçe sarayı'nın yanında olduğundan heralde havaalanına gidiyordum dedim. orada çimlerde oturan metalci topluluğuna konvoyun ortasında ilerleyen uzun antenli, özel kuvvet olduğunu düşündüğüm bir jipten bir adam kafasını çıkarıp bağırdı. ne olduğuna anlam verememişken 5 dakka sonra aynı jip geri gelip çimlerde oturan insanların en ucundaki kız arkadaşım ve ben ile berimizde oturan 3 kişiyi göz altına aldılar. üzerlerinde siyah "işaretsiz" üniforma olan bu kişilerden polis kimliklerini göstermelerini istediğimde "kimseye kimlik falan göstermeyeceğim" yanıtını aldık o sırada ekip araçlarına bindirilirlirken...

olay yerinden konvoyun geçişi sonrası göz altına alınma maceramız bu şekilde. herhangi bir harekette bulunmayıp bir konser alanının yanında biramızı içmekten başka hiçbir şey yapmıyor iken bizi araçlara bindiren kişiler ise anında aracın içinde "siz devletin başına nasıl hareket çekersiniz" diye azarlamaya başladırlar. hangi hareketten bahsettiğini sorunca da "siz daha iyi bilirsiniz" karşılığını aldık. benden ayrı bir arabaya konan kız arkadaşımın yanındaki sarışın uzun saçlı genç ise nereli olduğu sorusuna "arnavutum" yanıtını verince "bu ülkede bi öyle bir böyle olunmaz, ne isen osundur" iması yapılmış. 2 polis aracı ile şişli etfal'e sağlık muayenesine götürüldük. sağlık muayenesi dendiğine bakmayın, "iyi misin, darp izin var mı" sorunlarının ardından biz muayene odasının dışına çıkarıldık ve bir kaç polis içeride kaldı. her ne kadar darp yememiş olsak da bunu bilmeyen hekimin bize hiç elini bile sürmeden üstüne biz göz altına almış ve "pekala baskı altında tutabilecek" polislerin yanına böyle bir muayene şekli seçmesi ilginç idi...

şişli etfal'in ardından tekrar araçlara bindirilerek harbiye karakolu'nun yolunu tuttuk. o sırada telefonumun yanımda olmadığını farkedip polislerden mümkünse hastaneye bir telefon bulunup bulunmadığının sorulmasını rica ettim. "bulunursa haber verirler" cevabını aldım. yahu bulursa yalnızca çalışanlar mı bulacak, elbet bir vatandaş da bulup cebine atabilir. bu noktada telefonu nerede kaybettiğimi bilmediğimden kimseyi suçlamak istemiyorum ama böyle bir karşılık da aldım...

harbiye karakolu'nun "içinde" bize son derece iyi davranıldı. bir ön ifade, kimlik, adres ve iletişim bilgilerimiz alındıktan sonra tekrar araçlara bindirilip taaaa yeni bosna'daki adli tıp'a alkol muayenesine gittik. mesafeyi siz düşünün. cumartesi günü, nişantaşı'nda her köşe başında alkol kontrol ekipleri var ve biz harbiye'den yenibosna'ya gidiyoruz. yeni bosna'da devalı olarak elektirikleri kesilip duran adli tıp'da "bizden alkol muayenesi için 10'ar tl vermemiz istendi." "ne münasebet" dediğimizde ise savcılıktan yazı gelmediğini ve adli tıp'ın da alkol muayenesini ancak o şekilde parasız yaptığını söylkediler. kendilerine, eğer savcılıktan gelmiş bir yazı yoksa hukuksuz işlem yaptıklarını ve devletin bana dayattığı bir test için için bir de benden para talep edemeyeceğini söyledim. bunun üzerine işleri bir an önce bitirmeye çalıştıklarını ve biz en kısa sürede salmak istediklerini söylediler. ben de bunun üzerine kız arkadaşımla beraber (biraz da hayalci bir şekilde) konsere yetişebilmek için 20 tl verip alkol testimizi yaptırdık. diğer 3 kişi ise paraları olmadığını söyleyiğ ödemeyi yapmadılar ve polisler de 2 araçalrı olmasına karşın onlardan bizi ayırmayacaklarını söyleyip 1 saat daha bizi orada beklettiler. diğer kişilerin de alkol kontrolü yapıldıktan sonra bana 20 tl'lik bir makbuz verdiler ve polis merkezine geri döndük.

polis merkezinde bu defa biz sivil polisler beklemekteydi. 2. bir defa kimlik, adres ve iletişim bilgilerimizi verdikten sonra sorgu ilginç bir hal aldı. bu defa bize "politik görüşümüz" ve nereden tanıştığımız sorulmaktaydı. politik görüş konusunda ben ve kız arkadaşım nötr der iken bunlar ısrarla hangi partiye oy verdiğimiz soruldu. buna ek olarak herhangi bir toplu olaya karışıp karışmadığımız ve özellikle "cumhuriyet mitingleri"nde bulunup bulunmadığımız 1'den fazla kere soruldu...

bu fasıl da bittikten sonra sivil polisler ayrıldı ve bize o gece ve ertesi gün epey yardımcı olan komiser geldi, bize haklarımızı okudu. konuşmak zorunda olmadığımızı, istersen avukat çağırıp veya isteyip o şekilde ifade verebileceğimizi ve istersek ailelerimize haber verebileceklerini söyledi. yemek, su gibi ihtiyaçlarımızı sorduktan sonra da bir gece süreyle nezarethanede misafir olduğumuzu söyledi. kendi karakolunda kadınlar için ayrı yer olmadığından kız arkadaşımı yakındaki bir karakola aktaracaklarını ekledi. bu karakolun "içinde" bu karakol çalışanlarınca uğradığımız muamele ne kadar iyiyse kız arkadaşımın aktarıldığı şişli'deki karakolda o kadar rezil imiş. tek kişilik dar nezarethanede sabaha kadar tepeden bir projektör çalıştırılmış ve uzun bir süre boyunca da yüksek sesle müzik çalmış. kız arkadaşım ilerleyen saatlerde ailesine haber verilmesini istediğinde ise numaranın arayabilecekleri alanda olmadığını söylemişler; sonradan araştırdığımıza göre aslında polis merkezinde aile vb. yerlere haber verileceğinde numaranın uzaklığı farketmeksizin arama yapılması gerekirmiş...

benim resmi ifademi verdiğim saat tam olarak gece saat 2.00. ifade memuruna niçin bu saatte verdiğim, geldiğimde veya sabah vermemin ne gibi bir mahsuru olduğunu sorduğumda ise "en uygun saati bekledim" yanıtını aldım. anlayacağınız ifade vermek için 1-2 saat uyuyup uyandırılıp ardından o uyku mahmurluğu ile ifade vermem beklendi... o sırada bizle beraber içeri alınan gençlerden birinin oraya gelen babasına verilen gözaltı gerekçesine adamın verdiği yanıt manidardı: "başbakanın arabasına hareket çektiği 'söylendi' diye 1 gece gözaltı; şaka mı şimdi bu?..."

sabah olunca bu defa daha büyük bir ekip arabasının arka tellerle çevrilmiş arkasına tıkıldım, şişli bomonti'de uğradığımız karakoldan kız arkadaşım alınıp öne bindirildikten sonra mecidiyeköy'deki şişli emniyet müdürlüğü'ne götürüldük. hakkımızda herhangi bir cezai yaptırım olmamasına karşın burada "mahkum edilmiş veyahut suçüstü yakalanmış bir suçluymuşuz gibi parmak izimiz alındı." uygulama bununla da bitmedi, ardından bu defa "önden ve yanlardan olmak üzere resimlerimiz altına numara konularak çekildi." 3. kez kimlik, adres ve iletişim bilgilerimizi verdik. tam ayrılıyoruz derken bi baktık ki kız arkadaşım hariç tüm erkekler 2'şerli bir şekilde kelepçeleniyoruz. koca emniyet müdürlüğünün içinde ne gerekçeyle böyle bir muameleye maruz kaldığımızı sorunca da "bu bizim insiyatifimiz" karşılığını aldık. sanırım yüksek eğitimli polis kişisi insiyatif ve "imtiyaz" sözcüklerinin farkını bilmiyordu... bu şekilde emniyet müdürlüğünden çıkarılığ aynı araçla bu defa 3 kişi arkada şişli etfal'e tekrar götürüldük. şişli etfal'deki pskolojik danışman bir sorunumuz olup olmadığını, bir darp/çürük izimiz olup olmadığını "yine polislerin yanında" sordu. kendisine benden 40 cm kısa bir kişi ile takın ve ters bir şekilde kelepçelendiğimden o andan bileğimin çürümekte olduğunu izleri işaret ederek gösterdim; bir etkisi olmadı, yine biz dışarı çıkarıldık ve bir polis içerde kaldı ve belgeler hazırlandı. harbiye karakolu'na geri döndüğümüzde komiser bizim niye kelepçelendiğimizi ve bunu kimin yaptığını sordu. bilmediğimizi söyledik ve tabi ki o sırada kelepçeleyen memur ortalarda yoktu; harbiye karakolunun memuru olmayabilir bu yüzden kesin konuşmayayım.

karakolda niçin defalarca kez adres bilgilerimizin alındığını sorduğumda ortak bir bilgi havuzuna erişimin olmadığını dehşet içerisinde öğrendim. nüfus müdürlüğünden alınan nufus şeceresinde bile tüm bunlar varken polisin -başbakanlığa ve içişleri bakanlığına bağlı polisin- bu bilgilere erişememesi/erişmemesi epey ilgiçti... sonuç olarak karakoldan şişli savcılığına sevkedildik ve oradaki nöbetçi savcı bizi delil yetersizliğinden serbest bıraktı. bugün(dün) de savcılığa gidip soruiturup aldığım belgeye göre 3. şahısların ifadelerine dayanan bu olayda takipsizlik kararı verilmiş...

sonuç olarak ne mi oldu; benim ve kız arkadaşımın tam 1 günü dengesiz muamelelere uğrayarak haba oldu. ben nezarethane zemininde 1 geceyi ayakkabılarımı kendime yastık yaparak geçirmiş, kız arkadaşım ise tamamen uykusuz çıldırma aşamasında sabahlamış oldu. bunca şeyi niçin geç yazdım; 1 aylığına çaylaktım ve yazarlığım yeni onaylandı. bunca şeyi niye mi yazdım; dava açmamın hiçbir faydası olmayacağını bildiğimden ve sinirlerimi bir dolu bürokratik işlemle daha da germek istemediğimden herkesin olanları bu yolla öğrenmesini istedim...

son olarak; hepimize geçmiş olsun...* "

Hiç yorum yok:

hit