
Çok şaşırdım vallahi resmi gördüğümde. Last.fm'de Metallica'nın temsili resmi olarak çıkmış noel günü. Vay anasına hehe...
beyinbeslemece

Gerçek olmadığını bilsek bile iyi düşünülmüş.
Dini istismarda son nokta.
İstatistiklerden oluşan anasayfa da az buçuk meraklı bir insanı bir süre oyalandırabilecek cinsten. Bakalım ülkemizde durum neymiş, şurda nasılmış bunlar inanır mıymış diye kurcala dur, bir süre sonra sitenin dayandığı fikir insanın hoşuna gidiyor.

Rec, gecenin bir yarısı okuduğum yorumlara karşı asi bir şekilde izlemeye kalkıştığım film. Gerdi yahu hakikaten.
ismi İzmir'in Kızları. Ziyadesiyle pek meşhur olan güzel şehrimin güzel kızlarını anlatmakta şarkımız...


ve sahnede metallica...






Davuldaki funk ritmleriyle birlikte ozan/aşık-vari şarkı söyleyen solist iyice dinleme isteği bırakıyor insanda. Ortaya hoş bir çeşni çıkartmış gençler. Çıkarttıkları melodilerden ve yazdıkları liriklerden özlerinden kopmadıkları da belli, üstelik bu özünden kopmama hikayesini can sıkmadan davetkar bir yolla yapıyorlar.
Haftasonu sadece TRT1'i çeken bir televizyona da sahip, eski eşyaların doldurduğu denizi güzel, kasabamsı sakin bir belde olan Ürkmez'deki yazlığımızdaydım annem ve babamla. O güne dek Aşkın Nur Yengi'yi ülkemizde pop icra eden bir bayan olarak biliyordum sadece, ötesi de yoktu.




Sabah gözümü hafiften de olsa korkutan yağmur kesileli çok olmuştu. Sıcaklık İzmir'i aratmayan cinstendi ve hava da açıktı. Beşiktaş'tan Maslak' doğru giden dolmuşları aradı gözüm, bulmam uzun sürmedi. Kısa bir süre içinde dolmuşta ayakta bekliyordum. Oyunun bu kısmına kadar tüm levelları atlatmışım da oyun sonu canavarına giden kahraman kadar şendim. Dolmuş parkorman'a geldiğinde kampçı kılıklı bir kaç gençle birlikte indim.
davulcularını pek yakından tanıdığım için (kendisinden 1 yılı aşkın süredir davul dersi almaktayım) gruba karşı biraz daha duygusal yaklaşıyordum. İzmir'de kendi stüdyoları olan grup 2 albüm çıkarmış, 2.albümlerinin mastering'ini ve miksajını İsviçre'de bir stüdyoda yaptırtmışlar ve efsane
bir sound yakalamışlardı. Geçtiğimiz aylarda da Amerikalı bir şirket; Dyskfunctional Records ile 4 albümlük bir anlaşma imzalamış ve pek yakında başlaması planlanan bir ABD turnesini gündemlerine getirmişler. Kısacası önü açık dememize kalmadan kendi önünü açabilmiş bir gruptu Affliction.
lardı. Sahnede kaldıkları 45 dakikadan sonra kulaklarım hafiften zedelenmiş olmalı ki başıma ufak bir ağrı girmeye başladı ve tıkaç almadığıma bin pişman oldum. Bunda sahnenin sağ kolonunun tam karşısında durmamızın etkisi de vardı muhtemelen. Daha sonrasında gruba bir kaç ballad lazım diye düşünecektim çünkü grubun tüm şarkıları hızlı, gaz, tüm vokalleri brutale çok yakın hafif scream'seldi. Gruba fazla çamur atmadan kendimin aslında bu müziğe düşündüğüm kadar da dayanıklı olmadığımı anladım ya da sadece kolonlara yakın izlememem gerekiyordu, bilmiyorum.
Opeth'ten önceki son alt grup, Catafalque sahneye çıktığında hava artık kararmıştı. Müziklerine -icra ettiği türleri gibi- bir türlü ısınamadığım bu gotik-metal'ci grubu dinlerken hafiften sıkılmadım değil. Tabii bunun sebebi de tamamen kişisel olsa gerek çünkü biraz önce anlattığım gibi Affliction'dan sonra kulaklarım haşat olmuştu. Üzerine Opeth'i artık görmek isteyişim ve son 24 saat içinde pek az
uyumuş olmam da eklenince gerçekten önceden ısınılmayan bir grup çekilebilir değildi hele ki sağ kolona yakınsan. Affliction başladığında feth ettiğimiz pozisyonumuzu Opeth'i yakından izleyebilmek uğruna korumaya karar vermiştik İlker'le. Catafalque'ı oradan izleyişimin yegane sebebi de budur.